top of page

YABANİ ÖMER'LER

  • Zeynep LOĞOĞLU
  • 2 Tem 2016
  • 6 dakikada okunur

Merhaba! İlk sayımızın, ilk Yabani Ömerler’i olduğu için, ufak bir açıklama yazısıyla giriş yapayım dedim.

Efendim, nedir bu “Yabani Ömerler” diyerek başlayalım o zaman. Dizide geçen çok sevgili Ömer İplikçi sahnelerini, bu başlık altında, başka bir kadrajda inceliyoruz. En duygusal sahnelerin bile altındaki, komik yanı çıkarıyor, eğleniyor ve bolca gülüyoruz. Belgesel dilinde bir anlatıma sahip kendileri ve tamamen gülmeyi, güldürmeyi amaç edinmiş durumda. O zaman ilk bölümden karakterleri tanıyarak başlayalım. Bakalım dillere destan Kiralık Aşk’ın karakterleri, bu kadrajdan nasıl görünüyor.

Ömer İplikçi. Evlenme çağında, başarılı, koca bir şirketin sahibi, yakışıklı, karizmatik ve bünyesinde bolca kas barındıran bir bey. Sahip olduğu şirketin ana konusu “ayakkabı.” Bir kadını, giydiği ayakkabılarından tanıyabileceği kanısında, ve çoğu zamanda yanılmıyor. Yoğun çalışıyor ve hayatında aşka ayıracak bir vakti yok. Söylentilere göre hiç aşık olmamış, geçmişinde de kimse yok ama ileride, kendisinin tam bir Kazanova olduğu açık ve net bir şekilde belli olacak

Yasemin Kayalar. Ömer’in şirketi Passionis’e geçmeden önce, Ömer’in baş düşmanı Tranba’nın şirketi “Tranba”da çalışıyordu. Yasemin, şirketin organizasyon aynı zamanda da basınla ilgilenen bölümünde. İşinde son derece başarılı. Ömer ve Ömer’in yakın arkadaşı Sinan, Yasemin’i kendi şirketlerine almak için çok uğraşmışlar ve uğraşları başarıyla sonuçlanmış. Bu güzel bayan, hafiften Ömer’e yazmakta. Hafifi de geçelim, yürümüyor adeta uçuyor Ömer’e. Ezeli düşmanı, Ömer’in yengesi Neriman İplikçi ve büyük ve imkânsız hayallerinden biri, “Yasemin İplikçi” olmak.

Sinan Karakaya. Sinan hakkında bilmeniz gereken temel bilgi, Ömer’in liseden beri tanıştığı arkadaşı ve Passionis’in %49’luk ortağı olduğu. Sinan tam bir ayran gönüllü. Şu sıralar Yasemin’e yanık ve Yasemin’in Ömer’e uçması gibi, Sinan da Yasemin’e uçmakta. Ama dizinin süreci boyunca kendisine taktığımız “ayran gönüllü” lakabının hakkını da çok güzel verecek.

Neriman İplikçi. Kendisi tamamen avare, hinlik peşinde olan ve İplikçi soyadıyla camiada yok yere yer edinmiş biri. Çalıştığı bir işi ya da sahip olduğu bir şirketi yok. Lüks kıyafetlere, şatafatlı mücevherlere ve bolca fesatlığa sahip. Tek emeli, Ömer’in küs olduğu dedesinin isteği üzerine Ömer’i düzgün biriyle evlendirmek ve Büyük İplikçi’nin vaat ettiği köşke sahip olmak.

​Necmi İplikçi. Herkesin cebindeki paranın nereden geldiği belli ama, Necmi’ye bu kadar paranın nereden ve nasıl aktığını uzmanlar bile bulamadı çünkü Necmi’nin parası bitmiyor. Gerçekten, bitmiyor. Üstelik çalıştığı bir işi de yok. Yaptığı tek şey, eşi Neriman’dan gizli ,modellerle buluşup yemek yemek. Bakmayın böyle gevşek bir adam olduğuna. İleride öyle bir dönecek ki, dansözler bile şaşıracak

​Ve start! Ömer, öğle arasında yengesinin kendisi için bulduğu kızla buluşmak için bir cafeye geliyor. Hiç istemiyor aslında da, emir büyük yerden yapacak bir şey yok.

​Bayanın adı Sezen. Güzel bedeninin altında ne yazık ki kayda değer bir şey yatmıyor. Taş fırın Ömer de bunu fark ediyor ki, üzerinde iğreti duran bir samimiyet ile kızın karşısına oturuyor ve onu tanımaya çalışıyor. Sadece çalışıyor. Çalışmaya da çalışıyor. Çalışmaya, çalışmaya çalışıyor da olabilir. Geçelim.

​Ve altın vuruş. Sezen’in saçmalıklarından gına gelen Ömer, ne şerefsizlik yaparım da buradan kurtulurum diye düşünüyor ve gelen garson kız, turuncu kafa Defne, kendisine şeytanın dahi akıl edemeyeceği bir fikirde ışık tutuyor. Ver müziği!

​“Defne, aşkım sen bugün çalışıyor muydun ya? Anlarsın ya, sadece yemek.” Diyerek sanki Defne sevgilisiymiş de, Sezen’le basılmış gibi bir izlenim veriyor. Güzel taktik. Ama saçma. Sen koskoca İplikçi, garson kızla birlikte olmak? Sen kim köpek, sen hayırdır? Defne’de şok. Noluyor lan bakışlarını Ömer’in yüzünde gezdirmekten kendini alamıyor.

​“Yaptığım hayvanlık affedilir gibi değil ve sen bu hayvanlığı hayatta affetmezsin.” Diyor. Ama bilmiyor ki; senden gelecek cefalara, nazlara, sözlere, sazlara, hayvanlıklara eyvallah.

2. kare daha çok “sus kız yapıştırırım ağzına” gibimsi sanki.

Oo, ay vas şok diyen bir adet Sezen. Alırım bi’ dal.

​Ve Ömer, Defne’yi aldığı gibi dışarı sürüklüyor. 30 kilo kız zaten, taşıması o kadar da zor olmasa gerek. Açının yarısını kaplayan Ömer’in izbandut gibi arabası da, acil durum kapısı gibi kendisini beklemekte. Yanında promosyon, Şükrü ile.

​Ömer kızı dışarı yaka paça sürükledikten sonra “Kızdan kurtulmam gerekiyordu, amma abarttın.” Diyor ve olaydan sıyrılabileceğini düşünüyor. Ama cıks, mısır püskülü gibi saçlarıyla Defne, ortada bir kadın kalbi olduğunu anlıyor ve karşısındakinin dünyaca ünlü bir tasarımcı olduğunun farkında bile olmayarak, kelimenin tam anlamı ile çemkirmek için kolları sıvıyor.

​Saat 12 yönünden bir adet Sezen “Ömüüş, Ömüüüğğş.” Diye inleyerek ve yüksek ihtimalle ağlayayazarak çiftimize yaklaşıyor. Bu adamdan kendisine yar olmayacağını henüz kavrayamadı

Ve Defne’s Vicdan on the stage! “Bak kıza, yazık değil mi ona, hah? Sen ne hakla böyle numaralar çeviriyorsun üstüne bir de beni kullanıyorsun ha?” demeye kalmadan Neriman görünüyor. Ömer’in buluşmasını geriden izlemese, ayıp olurdu.

​“Sen ne iğrenç, ne mikrop, ne pis bir herifmişsdhrjtdjsrtg” demeye kalmadan çarpılıyor. Gerçekten çarpılıyor. Ömer İplikçi tarafından hemde. Sezen’e kurduğu senaryonun daha da gerçekçi olması için iyi bir taktik. İyi iş, Ömer.

​Efendim yukarıda görmüş olduğunuz Neriman İplikçi, ilk bölümdeki ve sonraki nice bölümlerdeki mevcut DefÖm öpüşmelerini izlerken, temsili bizi canlandırmakta. Araya, kamu spotu gibi sokayım dedim. İyi günler.

​Ve Ömer İplikçi hazır süt gibi kızı bulmuşken biraz daha diyerek kızı evire çevire öpmeye devam ediyor. Sezen gitti, ama öpmeye devam. Hayırlısı bakalım.

​Öpüşme bitti, lakin nasıl bitti, niye bitti, niçin bitti, ne şekilde bitti? Defne Ömer’i içindeki bütün iman gücü ile itiyor ve “hıaağ, seni namısssız” diyerek, atalarımızdan gelen bir iç güdü ile, Ömer’in ağzının üstüne güzelinden bir Osmanlı tokadı indiriyor. Evet, ağzının üstüne. Manisa kızı bu Ömer bey, fena çarpar. Ayık.

​Önce elini dudağına götürüyor, seksi bir hareketle dudağını siliyor ve sonra kanamış mı diye artistik bir şekilde eline bakıyor. Adam, tokat yemişken bile yakışıklı.

Derin bir bakışma. Koskoca Ömer İplikçi tokat yedi ama bunu çeken ne bir gazeteci ne de bir kameraman var. Yazık. Medyayı kınıyorum.

Ömer Defne’ye “bugün yediğin hurmalar, gün gelir tırmalar. Bu tokadın bedeli ağır olur.” Der gibi içli içli bakıyor ve havalı bir biçimde arabasına biniyor.

​Ve Defne, Ömer’in arkasından efsanevi bir bakış atıyor. Bu an tarihe geçmeli zira bu kadar cesaretli biri henüz karşıma çıkmadı.

Şimdi kısa bir özet geçelim. Ömer’i evlendirip köşke sahip olmak isteyen Neriman, eve gidip derin düşüncelere dalıyor. Ömer’e bu zamana kadar bir sürü kız bulduğu halde, Ömer nasıl olur da gidip bir garson kızın dudaklarına, tereddütsüz yapışıyor? Tabii ki de Neriman’ın bu düşünceleri, o sırada Sezen-Ömer-Defne arasında geçen senaryodan habersiz kafasından geçiyor. Ömer bu kızı öptü ki, onda kimsede olmayan bir enerji, bir şeyler hissediyor diye düşünüyor. Kararını veriyor ve Defne’yi araştırıp, yaşadığı eve kadar bulduruyor. O sırada, Defne’nin abisinin başı tefeciler ile dertte. Defne’nin acilinden 200 bin tl bulması gerekiyor ama kendisini satsa sahi kısa sürede bu kadar parayı denk getiremez. Neriman ona Ömer’in asistanı olmayı, her gün onun dibinde olmayı, sabahları evinde ona kahvaltı hazırlamayı, işlerini yapmayı ve kendisine aşık edip evlendirmesini; sonrada basıp gitmesini istiyor. Üstelik bunun karşılığında kendisine 400 bin tl verecek.Yalnız, asistanlığını yapacağı kişinin cafede kendisini öpen adam olduğunu söylemiyor. Defne başta bu işe pek sıcak bakmıyor ama kabul etmek zorunda, başka şansı yok. Vefalı kızımız teklifi kabul ediyor ama sadece paranın 200 binini almak kaydı ile. Neriman’ın canına minnet! Defne’yi bir değişim kampına sokuyor ve ertesi sabah, yenilenmiş ve ekstra güzel bir şekilde Ömer’in evine yolluyor.

​İlk iş günü! Ömer, spordan dönmüş, duşunu almış kurulanırken Defne’de aşağıda Ömer beyin kahvaltısını hazırlıyor. Ömer, çıkan sesleri duyunca, eski asistanı Aslı’nın gelmiş olduğunu zannediyor ve aşağı sesleniyor. Karşı bir cevap alamıyor. Aşağı iniyor. Hemde cıbıldak bir şekilde

​Defne, Neriman’ın ona verdiği listeye uygun bir biçimde Ömer’in kahvaltısını hazırlıyor. Beyefendinin kendine özgü bazı prensipleri var. 7 güne, 7 ayrı kahvaltı. Arkadan, sinsice yaklaşıyor.

​İki tarafta birbirini görüyor, tanıyor ve ikisinin de aklına öpüşmeli o gün geliyor. Yalnız, iki tarafta cool olma derdinde. Haspalar, birbirlerine bu durumu çaktırmıyorlar. Hele Ömer, o asi duruşundan bir salisesi bile taviz vermiyor. Verse bir yeri eksilecek çünkü

​“Günaydın,” diyor Ömer. “Yeni asistan siz misiniz?” Ula insan üzerine bir havlu, tişört mişört bir şey giyer de gelir. Günah günah. Yazık

Ömer’in bünyesinde barındırdığı kasların, insana geçici sağır ve dilsizlik verme özelliği var. Bu özellik, Defne’de de kendini gösteriyor. “Evet, benim ama siz..” diyor zar zor. Devamını getirecek inşallah.

​Bu kısımda ben susuyorum ve, yorumu tamamıyla caps yapıyor. İyi günler.

Ömer jilet gibi giyiniyor, geliyor ve asistanı Defne’nin hazırladığı kahvaltıyı yemeye koyuluyor. Defne, çenesini tutamayıp eski asistanı hakkında yanlış bir laf söyleyince Ömer’in bakış şu şekle dönüşüyor. Bir numaralı Ömer İplikçi kuralı; no gıybet, no günah!

Ve işyeri! Ömer, ne zaman şu kahve makinesinin önünden geçse, “Buraya yeni makine alınacaktı, ne oldu?” demekten kendini alamıyor. Ve aldığı cevap her zaman “Öğleden sonra geliyor Ömer Bey.” oluyor ama o kahve makinesi asla gelmiyor

​Yine ben susuyorum ve caps konuşuyor.

​Ve gün sonu! Defne, hazırladığı ertesi günün programını Ömer’e okurken, Ömer hayran hayran ona bakmaktan kendini alamıyor. Etkileniyor mu ne?

​Defne, Ömer’e “beni hunharca öptüğün günü hatırlıyor musun?”sorusunu çok daha kibar bir şekilde soruyor, ama Ömer onun suratına bakmaktan başka hiçbir şey yapmıyor. Defne pes ediyor, kapıyı açmış tam çıkarken Ömer kızımızı kapı arasına sıkıştırıyor, gözlerine derin derin bakıyor ve tam “aha, söyleyecek” diyecekken bölüm bitiyor. Cut!

Dilerim ki, yazarken eğlendiğim bu güzel bölümü, siz de okurken en az benim kadar eğlenmişsinizdir.

Zeynep LOĞOĞLU


 
 
 

Comentários


SON GÖNDERİLER
SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ
  • Twitter Basic Square
  • Instagram Social Icon
bottom of page